YAYINLARIMIZ


Muris Muvazaası Sebebiyle Tapu İptali Ve Tescili Davaları

Hukukumuzda en çok görülen davalardan birisi de, muris muvazaası sebebiyle açılan tapu iptali ve tescil davalarıdır. Ülkemizde halen kız çocukları ile erkek çocukları arasında ayrım yapılabilmekte ve muris kız çocuklarından mal kaçırılabilmektedir. Bunun için muris ile kendisine mal bırakılmak istenen mirasçı arasında gizli sözleşme yapılmakta;ancak görünüşte farklı bir sözleşme (genellikle satım ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi) ile mamelek devredilmektedir.

Muvazaa, tarafların yaptıkları sözleşmenin hiç hüküm doğurmaması veya görünüşteki sözleşmeden başka bir sözleşmenin hüküm doğurması hususundaki anlaşma olarak tanımlanmaktadır. Muvazaa ile taraflar, üçüncü kişilere istemedikleri bir sözleşme ile görünmeyi arzularken gerçekte sözleşmenin ya hiç hüküm doğurmamasını ya da başka bir sözleşme hükümlerinin meydana gelmesini arzular (Kemal Oğuzman/Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, s. 130).

Muris muvazaasında, miras bırakan ile mirasçılardan biri arasında gerçekte diğer mirasçıları mirastan mahrum bırakmak amacıyla görünüşte bir satış sözleşmesi ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılırken, gerçekte tarafların iradesi bağıştır. Diğer bir ifade ile ölümden önce miras bırakan ile mirasçılardan biri arasındadanışıklı bir işlemsöz konusudur.

Taşınmazlar bakımından muvazaasının ispat edilmesi hâlinde, görünüşteki işlem (danışıklı işlem) muvazaa (iradelerin uyuşmaması) sebebiyle gizli işlem ise şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir.

Yargıtay’ın muris muvazaası ile ilgili müstakar hâle gelmiş ve hemen hemen bütün kararlarında zikrettiği ilkeler aşağıdaki gibidir:

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 (TBK 237)veTapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.”

Yine Yargıtay’ın müstakar haline gelmiş ve hemen hemen bütün ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde yer verdiği ve ölüme bağlı tasarruflarda izlediği yol bu karardan takip edilebilir.

“6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir.

Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde,sözleşme tarihinde murisin yaşı,fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olgularıngöz önünde tutulması gerekir.”

Murismuvazaası davasında, görevli mahkeme Asli Hukuk Mahkemesidir. Davanın konusu taşınmaz ise, taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir (HMK m. 12). Muris muvazaası ispat edilemez ve murisin tasarrufu saklı paya tecavüz etmekte ise, tenkis davası da açılabilir. Bu hâlde dava murisin son ikametgâhı mahkemesinde açılması gerekir (HMK m. 11/1-a).    

Muris muvazaası davası ancak murisin ölümünden sonra açılır. Muris muvazaası davasında zamanaşımı ya da hak düşürücü süre yoktur.

Yukarıdaki karara göre, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu davada davalı, kendisine muvazaalı işlemle devir yapılan kişidir. Bu kişi ölmüş ise, mirasçıları davalı gösterilir.

Özellikle saklı paya tecavüzün de olduğu durumlarda dava terditli açılabilir: Öncelikle tapu iptali ve tenkis talep edilir, bu talep kabul edilmez ise, tenkis talep edilerek saklı paya tecavüzün eden miktarın kanuni faiziyle davalıdan tahsili talep edilebilir.